Tuesday, April 8, 2008

Zorunlu din dersi ve laikçilerin çelişkisi


Danıştay’ın zorunlu din derslerinin hukuka aykırı olduğu yönündeki kararı gündemde yeni bir tartışma daha başlattı. Geçtiğimiz günlerde bu tartışmanın taraflarından biri olan Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun alınan karara sert tepki göstermesi ve “bu karar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin aldığı hatalı kararın gölgesi gibi duruyor” şeklindeki demeci ise olaya başka bir boyut kazandırdı.

Bardakoğlu’nun bu açıklaması hem liberal hem de laikçi-ulusalcı kesimde ciddi bir reaksiyonla karşılandı. Hatta bazı ulusalcılar daha da ileri gittiler ve Bardakoğlu’nun Danıştay’ı “bilgisiz ve yetkisiz” davranmakla suçladığı sözleriyle Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “dini meseleleri ulemaya sormak gerekir” beyanatının paralellik içinde olduğunu iddia ettiler.

Bu noktada liberal grupların tepkisini anlamak, genel laiklik ilkesinin her türlü mezhep ve dine karşı tarafsızlığı öngörmesi bağlamında son derece normal. Ne var ki, evrensel laiklik ilkesinden son derece uzak olan baskıcı laikçi-ulusalcı kesimin reaksiyonunun, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varoluş amacı ele alındığında ciddi bir mantıksal çelişkiyi barındırdığını görmek hiç de zor değil. Çünkü biraz yüzeysellikten uzak bir bakış, 1924’te Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulmasındaki temel amacın, Türkiye vatandaşlarının tamamına toplumun büyük ağırlığının bağlı olduğu Sünni İslam’ın öğretilmesi olmadığını görebilir.

Bunun tam aksine, yeni rejim ve ideoloji için potansiyel tehlike oluşturabileceğinden endişe edilen devlet dışı dinsel Sünni İslam eğitiminin tamamen kontrol altına alınması ve devletin kendi şekillendirdiği ve törpülediği bir biçimde topluma sunulması asıl hedef olagelmiştir.

Bunda da başarısız olunduğu pek söylenemez. Günümüzde bazı muhafazakâr kesimlerin Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan şikâyet etmesi ve “Türkiye’de din devleti yok ama devlet dini var” demesinin ardında da işte bundan kaynaklanan hoşnutsuzluk yer almaktadır. Tüm bunların ışığında, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mutlak otoritesini sarsabilecek gelişmelerin ne tip sonuçlara yol açabileceği ulusalcılar tarafından iyi düşünülmelidir. Çünkü evrensel laiklik anlayışında devlete ait resmi bir diyanet kurumunun yeri ciddi anlamda tartışmalıdır ve nihayetinde Diyanet’in son derece zayıflamasına, hatta lağvedilmesine kadar gidebilecek bir zincirleme reaksiyonun başlamaması için de bir neden yoktur.

Böyle bir sonuç da kaçınılmaz olarak devletin kendi ideolojisine göre şekillendirdiği “devlet dini” uygulamasının sonu olacaktır. Acaba yaptıkları çoğu şeyi ellerine yüzlerine bulaştıran laikçi-ulusalcı topluluk, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın otoritesini sorgulayarak asla kaybetmek istemediği “devlet dini”nin uzun vadede sonunu hazırlıyor olabileceğini hiç aklına getirmiş midir? Veya hiç arzulamadığı halde Türkiye’nin demokratik ve özgür bir hale gelmesi, evrensel ve çağdaş bir laikliğe ulaşması yolunda çaba sarf ettiğini?

Ben hiç zannetmiyorum.

10 Mart 2008

No comments: