Tuesday, April 15, 2008

CHP hakkında kapatma davası açılıyor!


Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ikinci maddesi cumhuriyetin temel unsurlarından bahsederken laikliğin ve sosyal hukuk devleti özelliğinin yanı sıra, en az onlar kadar önemli başka bir niteliğe daha atıfta bulunmakta: “Demokratik Devlet”.

Demokrasiye bağlılık ve çoğulculuğa saygı, günümüz dünyasında çağdaş bir devlet olabilmenin olmazsa olmaz şartlarından birisi konumunda. Evrensel hukuk ilkelerini benimsemiş ülkelerin bu konuda ne denli hassas olduğunu belirtmeye pek de lüzum yok. Çünkü oralarda bireye saygı ve vatandaşa hizmet devletin en önemli varlık nedenlerinin başında geliyor.

Neyse ki ülkemizde de durum bundan farklı değil ve güven içinde geleceğe doğru yol almaktayız(!)

Bu güven duygusundan yola çıkarak biz de biraz hayal gücümüzü çalıştıralım ve kurgusal bir haber yapalım:



“Anayasal ilkeler doğrultusunda demokrasiyi her türlü tehdide karşı korumayı kendine görev addetmiş olan yüksek yargımız, demokrasimizi hedef alan tehlikeli bir saldırıya karşı harekete geçmeye karar vermiş bulunuyor. Geçtiğimiz günlerde ajanslara düşen bir haber, uzun zamandır beklenen sürecin nihayet başladığını gösteriyor.

Anayasanın kendine tanıdığı yetki ve sorumluluklardan hareketle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhuriyet Halk Partisi hakkında “demokrasi karşıtı unsurların odağı haline geldiği” suçlamasıyla bir iddianame hazırladı ve bu iddianameyi Anayasa Mahkemesi’ne sundu.

Başsavcılıktan isminin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir yetkili durumu şu sözlerle ifade etti:

“Cumhuriyet Halk Partisi’ni uzun zamandır takip altında tutmaktaydık ve artık harekete geçmemiz gerektiğine ikna olduk. Türkiye gibi demokratik teamüllere sıkı sıkıya bağlı, ulu önder Atatürk’ün hedef gösterdiği üzere çağdaş uygarlık yolunda azimle yürümekte olan bir ülkede demokrasiden taviz vermek söz konusu bile olamaz. Maalesef artık CHP’nin demokrasi karşıtı propagandalarına ve kışkırtmalarına tahammül edebilmek mümkün olmaktan çıkmıştı”

Yetkili sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:

“Öyle bir parti düşünün ki, bu partinin genel başkanı konumundaki zat Türkiye Cumhuriyeti başbakanını ‘koltuktan kefenle gidersin’ diyerek tehdit edebiliyor ve rahmetli Menderes’i örnek gösteriyor. Hafızalarımızdan silmek istediğimiz o utanç dolu olaydan söz ediyor. Bu açık bir darbe kışkırtıcılığı değil de nedir? ”.

Ve şöyle devam etti:

“Bildiğiniz gibi Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararı öncesi yüce mahkemeyi alenen tehdit eden Deniz Baykal’dan başkası değildi. Demokratik bir hukuk devletinde asla kabul edilemeyecek bir e-muhtıraya arka çıkan ve ülkede darbe yapılması için slogan atan kalabalıkların ön saflarında üyeleri yer alan parti de CHP’den farklı bir parti değildi. Atatürk’ün kurmuş olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin demokrasiden bu kadar az nasiplenmiş olması hem çok üzücü hem de çok düşündürücü”

Yetkili son olarak şunları ekledi:

“Yargımız ve bürokrasimiz, halkımızın haklarını gasp etmeye çalışan, onların iradelerini berhava etmeye çabalayan antidemokratik unsurlara hiçbir zaman müsamaha göstermeyecektir. Bu dün de böyleydi, yarın da böyle olacak. Türkiye Cumhuriyeti’nin saygıdeğer vatandaşları ülkemizin demokrasiye olan bağlılığından asla şüpheye düşmemelidir”

Görüşlerine başvurduğumuz dünyaca tanınmış bir hukuk profesörümüz de yetkilinin görüşlerine katılıyor:

“Siyasi oportünizmi kendine bir araç haline getiren Sayın Baykal, olayın buralara dek uzanabileceğinin farkında olmalıydı. Sonuçta burası Türkiye Cumhuriyeti, alelade bir Afrika ülkesi değil. Bu ülkede köklü bir demokrasi geleneği var ve evrensel hukuk normları böyle bir fütursuzluk karşısında kayıtsız kalamazdı”.

Anayasa Mahkemesinin, bu güçlü deliller karşısında davayı oybirliğiyle kabul etmesine kesin gözüyle bakılıyor. Siyaset yasağının haricinde, darbe hazırlığı yapanlarla organik bağlarının kanıtlanması halinde diğer ağır yaptırımlar da gündeme gelebilecek. Bildiğiniz gibi ülkedeki en büyük suçlardan bir tanesi, demokratik düzeni değiştirme amacıyla faaliyetlerde bulunmak.”





Yukarıda okuduğunuz bu kısa haber her ne kadar mizah unsuru taşıyor gibi görünse de, aslında olması gerekenleri ifade etmekte. Çünkü eğer evrensel hukukun yerleşik olduğu bir dünya ülkesinde yaşıyor olsaydık, bu yazılanlar değil bizim kendi yaşadıklarımız bir kara mizah unsuru olurdu.

Türkiye yakın gelecekte o noktalara kadar gelebilir mi? Bu elbette kolay değil. Ancak oligarşik mantığın eninde sonunda yıkılacağını ve Türkiye’nin önünün açılacağını görebilmek de hiç zor değil.

Çünkü koskoca bir toplumun arzuladığı bu büyük demokratik değişimin önünde uzun vadede hiçbir gücün durabilme şansı yok.

15 Nisan 2008

No comments: